Günlerin, mevsimlerin ve yılların oluşumu elbette kainattaki belli bir düzenden oluşmaktadır. Ayın, güneşin, dünyanın dönüşlerine göre oluşan bu döngülerin teknik detaylarını ilim adamları ortaya koymuşlardır.

Bunların günlük hayatta kullanımları olan gün isimleri, aylar ve ay isimleri ile yılların numaralandırılması ise insanların isimlendirmeleri ile oluşmuştur. Her millet ve her medeniyet kendisi için önemli olan bazı dönüm noktalarını esas alarak bir takvim oluşturmuştur. Medeniyetler yok olduklarında takvimleri de yok olur. Bu yüzden medeniyeti ihya etmeyi hedefleyenlerin ihya edecekleri şeylerin başında takvim gelir.

İslam medeniyeti yaşanan canlı bir medeniyet olduğu için takvim ayrıca büyük bir önem arz etmektedir. İbadetlerin önemli bir kısmı takvim ve ölçü sistemi ile bağlantılıdır. Oruç yılın belli bir ayında, Ramazan’da yapılan bir ibadettir. Hacc yine belli bir günde, Zilhiccenin 10. günü gerçekleştirilen bir ibadettir. Zekat hakeza yılda bir ödenen ve bu yıl hesabı belli bir takvime göre yapılması gereken bir ibadettir.

İslam’ın takvimde temel esas aldığı döngü ayın dünya etrafında dönmesidir. İslam takvimini diğer takvimlerden ayıran en temel fark budur.

Güneş yılına göre ay yılı 10 gün daha kısadır. 365 gün yerine yıl 355 gün olunca her şey yılda 10 gün geriye gelir. Ramazan her yıl 10 gün erken gelir, bayram her yıl 10 gün erken yapılır, hac 10 gün erken yapılır. Bunda farklı hikmetler aramak veya araştırıp faydalarını ortaya koymak da mümkündür. Ancak bence en temel farkı bütün dünyada en yaygın kullanılan güneş yılı esaslı bütün takvimlere muhalif olan bir devrimci ruh içermesidir.

Yılın ilk günü her zaman aynı mevsime denk gelmez. Başka herhangi bir şey de her zaman aynı güne denk gelmez. Aslında teorik olarak güneş yılını esas alan takvimler de tam olarak yılın başını aynı yere denk getiremezler. Hatırlarsanız bize öğretilen haliyle yıl 365 gün 6 saat idi. Aslında tam olarak böyle de değildir. Güneş yılı 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46 saniyedir. İşte bu yaklaşık 6 saatler toplanır ve her 4 yılda bir Şubat ayına eklenir. Dakika farkları da olduğundan dolayı her 100 yılda bir artık yıl pas geçilir. Bu da yetmez her 400 yılda bir başka bir düzeltme daha yapmak gerekir.

Peki bu neden böyledir? Allahın yaratmış olduğu güneş de ay da aslında her zaman aynı hızda dönerler ve sapmadan bu dönüşlerine devam ederler. O zaman bu farklar nereden kaynaklanıyor?

Çok kafa karıştırmayalım ama anlayabilmek için birkaç bilgi daha vermek istiyorum. Astronomide sadece “güneş yılı” kavramı yoktur. Bunun yanısıra başka yıl hesapları da vardır.

Mesela yıldız yılı, 365 gün 6 saat 9 dakika ve 10 saniyedir. Bu, güneş’in uzaydaki yıldız fonu üzerinde aynı konuma gelmesi için geçen süredir. Anomali yılı ise 365 gün 6 saat 13 dakika ve 53 saniyedir. Bu da dünya’nın güneş’e en yakın olduğu konumdan (perihelion) art arda iki geçişi arasındaki zamandır. Demek ki yıl dediğimiz şey de aslında görece bir kavramdır.

Yani en doğru takvim budur veya şudur demek için herkesin kendine göre gerekçeleri mevcuttur.

Bir medeniyet güçlü ise kendi takvimini ve bununla bağlantılı olarak ölçü sisteminin herkesçe kullanılmasını dayatabilir. Bu da ne kadar çok yerde geçerli bir takvim olursa o kadar etkili olur. Bugün kullanılan miladi takvimin etkisi ve etkinliği dünya üzerinde en yaygın olarak kullanılan takvim olmasından kaynaklanmaktadır.

İslam medeniyetini ihya etme iddiasında olanların medeniyetin mihverinde yer alan Hicri takvimi kullanmayı önemsemeleri önemli bir adım olacaktır.

  • Doğum günleri vb. özel günlerin hicri takvime göre hatırlanması ve kutlanması bu dönüşümde etkili bir yol olabilir.
  • Ayların ve tarihlerin takip edilmesi ibadet ruhunu canlı kılar. Recep ayına girdiğimizi bilmek, Ramazan’a ve oruca hazırlık için ruhsal bir alarm sistemi oluşturur. Rebiül-evvel bize Kutlu Nebi Peygamber Efendimiz (sas.)i hatırlatacaktır.
  • Oruç ibadeti sadece Ramazanla sınırlı olmayıp birçok nafile ibadet de mevcuttur. Bu nafile oruçların bir kısmı da takvimle ilintilidir. Her ayın 13-14-15. günü tutulan “Eyyamı Biyz orucu” gibi, her ayın ilk ve son günlerini oruçlu geçirmeye çalışma geleneği gibi, Muharrem orucu gibi.
  • Olay sadece takvimle de sınırlı değildir elbette. Saatler de önemlidir. Günlük yaşantımızı geceyarısı sıfırlanan saate göre mi planlıyoruz? Yoksa namaz vakitlerine göre mi planlıyoruz? Müslümanın hayatı namaz vakitlerine göre planlanır. Yatsı namazından sonra istirahate çekilir. sabah namazında gün başlar. Buluşmalar, toplantılar namaza göre planlanır. “Öğle’den önce”, “öğleden sonra” kavramlarındaki “öğle” filhakika “öğle namazı”dır. Kuşluk vakti, imsak vakti, işrak vakti, gurup vakti kavramlarının tamamı ibadetlerle bağlantılı kavramlardır. Bu kavramları yeniden canlandırılması ve günlük hayatta kullanılması medeniyetin ihyasında önemli bir adım olacaktır.

Medeniyet bir bütündür ve tüm unsurları ile yaşandığında yaşar. Nostaljik, müzelik arada bir hatırlanan bazı güzellikleri ön plana çıkartmak medeniyetin ihyası için yeterli değildir. Müslümanın günü namaz vakitleri ile dilimlere ayrılmıştır. Günü verimli kullanmak açısından bu dilimlere ayırma yaklaşımı zamanı genişleten bir etki bırakır. Öğle namazının vakti gelmeden bazı işlerini yetiştirmeye çalışır, öğle namazı ile bir muhasebe ve tazelenme sürecine gireriz. Bu dinlenme ve tazelenme molasından sonra yeniden başlayıp ikindiye bazı işlerimizi yetiştirme gayretine gireriz.

Türkiye’de sözümona “uluslararası” takvim ve ölçü sisteminin kullanılmasının üzerinden henüz 100 yıl geçmiş değil. Aslında sömürge düzeninin bir dayatması olan bu ölçü ve takvim kullanımını kendi medeniyetimizin takvimini kullanarak etkisiz kılabiliriz.

Sömürgecinin ölçü sistemini kullanarak onun etkisinden kurtulmaya çalışmak safdillik olur.

Recommended Posts

Ravza-i Mutahhara. Hz. Muhammedin Kabri
Alıntı ŞİİR

Mevlid-i Nebi Kutlu Olsun

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır buNazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu Felekde mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîneçâkidirBunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîletdeTefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâilAmâdan içti mevcûdât çeşmin […]