Adam selam vermeyi seviyordu. Yola çıktığında etrafına gülücükler saçmayı, tanıdığı tanımadığı herkese selam vermeyi.

Adam selam verdi karşılaştığı ilk kişiye… Sonra diğerine, ve diğerine…

Şaşırdılar şehirliler.

Adam köşede duran ve mendilini açmış dilenen yaşlıya para verirken utandı, çaktırmadan, insanlardan gizlemeye çalışarak on lira bıraktı mendile. Hemen farketti şehirliler mendile düşen kağıt on lirayı. Başlarını çevirip bu cömert adamı görmek istediler.

Oysa adam utancından kızardı.

Adam selam verdi pervasızca ve ayırt etmeden herkese.

Büfedeki satıcı telefona sarıldı. Polisi aradı. Herkese selam veren ve herkesin gözlerini kocaman açıp baktığı bu garip adamı haber verdi polise. Yerini söyledi ve eşkalini tarif etti. Böyle insanlar tehlikeli olabilirlerdi.

Adam selam verdi ve şehirlilere “benden emin olabilirsiniz, ben sizinle barışık yaşıyorum, sizinle dostum” demek istedi. Şehirli polisler onun davranışlarını şüpheli gördüler.

Çünkü şehirliler bir kişinin tanımadığı kimselere selam verilmesinden rahatsız oluyorlardı. Selam verip sevap kazanıyorum dedi adam. Polis anlamadı, sevap kazanmak için camiye gitmek normaldi ama caddede, çarşıda sevap kazanmak da nereden çıkmıştı.

“Sen çıldırdın mı babalık? Çarşıda gezerek sevap kazanılır mı?”

“Kazanılır” dedi adam. “Hem de sadece selam vererek bile sevap kazanabilirsiniz. Üstelik hem dost kazanırsınız, hem de sevap kazanırsınız.”

“Sen yine de herkese selam verme” dedi diğer polis, “başına bela açarsın.”

Selam demek barış demek, selam demek emniyet demek nasıl başına bela alsın ki. Anlamadı şehirliler. Onlar anlamıyordu madem selamı seven adam onları anlamayı denedi.

Adam selam verdi çıkarken polislere: “ Esselamu aleykum ve rahmetullah” sonra söylediği ifadenin arapça olmasından dolayı anlamayabileceklerini düşündü ve dönüp Türkçe tekrarladı: “Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.”

Polisin yüzü ekşidi. Bir deliye bakıyormuş gibi acıyarak baktı, başını hafif sağa da yatırdı.

Adam selam verip girdiği karakoldan selam vererek çıktı.

Selamdan, barıştan, rahmetten, bereketten neden korktuklarını bir türlü anlamadı. Gülümsedi ve başını hafif sağa yatırdı.

Adam selam verdi köşedeki simitçiye:

“Esselamu aleykum.”

“Ve aleykum selam ve rahmetullah.”

Recommended Posts

Ravza-i Mutahhara. Hz. Muhammedin Kabri
Alıntı ŞİİR

Mevlid-i Nebi Kutlu Olsun

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır buNazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu Felekde mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîneçâkidirBunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîletdeTefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâilAmâdan içti mevcûdât çeşmin […]