Cesaret sözlüklerde ve terminolojik eserlerde elbette çok çeşitli tanımlarla yer alır. Ancak cesaret denilen şey nasıl bir duygudur?
Cesaret ve onur bir arada olduğunda, birlikte anıldığında imrenilecek, takdir edilecek ve alkışlanacak bir durumdur. Aksi durumlarda cahilin cesareti veya don kişotluk denilen hale düşülür. Gerçek anlamda cesaret bilgiye dayanan, onurlu duruşun gereği olan ve korkuya meydan okuyan duygudur. Cesur insanlar çoğu zaman sevilmezler. Cesur olmak demek hakkı kimseden sakınmadan söylemektir. Menfaatlerini düşünerek yutkunanlar cesaretten söz edemezler. Yapacağı davranışın, söyleyeceği sözün nereye varacağını bilerek ve sonucuna razı olarak yola düşer cesur insanlar.
Herşey gibi cesaret de denge işidir. Cesur olabilmek için gücünün farkında olmak gerekir. Gücünün farkında olmadan cesur girişimlerde bulunmak yine hüsrana götürebilir.
Büyüklerimiz hep bize “cesur olun” derlerdi. Sadece talimat vermekle bir insan cesur kılınabilir mi? Yoksa cesur/pısırık çizgisindeki yerimizi aslında çocukken, gençken yaşadığımı deneyimler mi belirliyor?
Cesaret nasıl öğrenilir?
Çocuklardan başlarsak çocuklar aslında doğduklarında fazlasıyla cesurdurlar. Hatırlayın sobada elini yakan çocukları, medivenden yuvarlanan çocukları, eline makası alıp takım elbisenizi kesen çocuğu. Bunların hepsi cesaret işidir. Çocuk birşeyler öğrendikçe, büyüklerden uyarılar aldıkça, açıklama yapılmayan engellemelerle karşılaştıkça cesareti kırılır. En dip noktada başkasına sormadan, yol gösterilmeden hiçbirşey yapmaz duruma gelir. Büyüklerinden talimat gelmeden konuşamaz bile. Cesaret yok olmuştur.
Cesaret duygusunu yok etmemek için çocuklarımıza kuralları öğretirken sadece “cıss dokunma” demenin ötesinde birşeyler yapmamız gerekiyor. Onlara niye engellediğimizi, hangi durumlarda yapması gerektiğini, hangi durumlarda yapmaması gerektiğini anlatmalıyız.
Bu babda daha çok söz söylenir, ancak biz bunu da ehline bırakıp gelelim büyüklere. Büyükleri sınırlayan neler vardır ki bazı şeylere cesaret edemezler?
Yaşanmış olumsuz tecrübeler önümüzdeki en büyük engelleyicilerdir.
Gücünün farknda olmamak ve her zaman ben bunu yapamam, gücüm yetmez telkinleri ile geri durmak büyük bir engelleyicidir.
Rahatımızın bozulmasını istememek, etliye sütlüye dokunmama kalıp davranışının yegane sebebi cesaretin önünde engeldir.
Sorumluluğu sadece kendinde görmemek, başklarının da sorumlu olduğunu düşünmek bir engelleyicidir. “vatanı sen mi kurtaracaksın?” diye sorulmasının sebebi de bu engelleyicidir. Kimse vatan kurtaran kahraman olmak istemiyor. Herkesin dedesi vatan kurtaran kahraman ama kendisi kahraman olmak istemiyor.
Sahipsiz kalacağını, arkasından kimsenin gelmeyeceğini düşünmek cesaretin önündeki engelleyicilerden biridir.
İnanmamak bir engelleyicidir. Sözde ve yüzeyde “evet” dediği bir şeye eğer kişi gönülden inanmıyorsa arkasında durmaya, söylediğin yapmaya cesaret edemez. Bunun tam tersi inanmak büyük bir cesaret kaynağıdır.
Sonuca katlanamayacağını düşünmek cesareti kırar.
Hepsini şöylece toparlarsak; “Eğer geçmiş olumsuz tecrübeleri dikate almaz, gücünüzün farkında olur ve sorumluluğunuzu bilirseniz, rahatınızın bozulmasından ve sahipsiz kalacağınızdan korkmuyorsanız, gerçekten de yapmanız grektiğine inanıyorsanız, sonucuna katlanabileceğinizi düşünüyorsanız herşeyi yapmaya cesaret edersiniz.”

Recommended Posts

Ravza-i Mutahhara. Hz. Muhammedin Kabri
Alıntı ŞİİR

Mevlid-i Nebi Kutlu Olsun

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır buNazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu Felekde mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîneçâkidirBunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîletdeTefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâilAmâdan içti mevcûdât çeşmin […]