Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde ama öyle kalbur filan değil modern zaman içinde İstanbulda bir baba varmış.

Bu baba çocuklarını sever, onları arkadaşlarına mahcup etmemek için çırpınır, bir eksikleri olmasın diye çalışır didinirmiş. Her çocuğun telefonu var diye o da çocuklarına telefon alır, telefon da neymiş akıllısı olmalıymış, aylı vaylı ne varsa çıkar çıkmaz taksitlere böler alırmış.

Pileysiteyşın, tablet, ultra şu, bilmem neler derken evde elini atsan elektrikli, pilli şarzlı envai edevatla dolmuş. Eskiden bir matkap aldım diye hanım bir hafta somurturdu diye içinden nice düşünceler geçer ama la havle çekip susarmış. Ne de olsa bütün bunlar ilim irfan içeriyor, çocuklar buradan birşeyler öğreniyorlar, yazışıyorlar, yazıyorlar nihayetinde.

Kendisi de ufaktan ufaktan ilgilenirmiş bu yeni oyuncaklarla, tivit mi dese birşeylere heveslenir ama utandığından pek belli etmezmiş.

İşyerinde fırsat buldukça, boş bir bilgisayar gördükçe girip yazılanları okurmuş. Bir cesaretle birşeyler yazmak istemiş bir gün ve aklına ilk gelen Aşık Veysel beyitini döktürmüş klavyeye. Nefesini tutarak yazdığı bu kelimelerin ekranda belirdiğini görmek, bunun herkes tarafından okunacağının farkında olmak büyük bir heyecen vermiş.

Ama esas akşam dananın kuyruğu kopmuş.

“Baba” diye heyecanla yanına koşan suskun oğlunun bu birden açılmasına şaşırsa mı, sevinse mi bilemeden cümlenin devamı yapıştırmış oğlan: “Titi olmuşsun baba.”

Önce üstüne başına bakmış baba korkuyla. Yüzümde mi birşey var diye aynaya bakmaya gidiyormuş ki oğlan arkasından seslenmiş:

“Noldu baba sevinmedin titi olduğuna. Nereye gidiyorsun.”

“Evladım mazur gör beni ama anlamadım, ne olmuşum?”

“Bugün bir tvit atmışsın ve titi olmuş.”

“Yani ne demek onu anlamadım.”

“Yani senin anlayacağın meşhur olmuşsun.”

“Ha öylemi” diyerek derin bir nefes almış baba.

Böyleymiş işte onların zamanında gençlik. Yaşlılarla gençler arasındaki dil ve anlayış o kadar biribirinden uzaklaşmış ki artık yaşlılar bu farkı kapatmayı değil kendileri o rüzgara kapılmayı tercih eder olmuşlar.

Onlar erememiş muradına, içlerinde hep bir ukde kalmış işte.

Recommended Posts

Ravza-i Mutahhara. Hz. Muhammedin Kabri
Alıntı ŞİİR

Mevlid-i Nebi Kutlu Olsun

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır buNazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu Felekde mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîneçâkidirBunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîletdeTefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâilAmâdan içti mevcûdât çeşmin […]